Ege ile Akdeniz’in diğer bir tabirle; iki denizin köpüklü sularının birbirine karıştığı noktada yer alan Symi Adası, merdivenli sokakları, gökkuşağının yedi rengine boyalı evleri, mavi yeşil denizi ve lezzetli mutfağı ile gezginleri kendine hayran bırakıyor. Symi Adası gibi birçok Yunan adasını Türk turizmi ile buluşturan sanat tarihçisi – arkeolog ve profesyonel rehber FMA TRAVEL genel müdürü FATİH M. AYGÜNEŞ, içinizdeki çocuğun Ege denizinin mavi aynasına yansıyan yüzü diyor Symi adası için. Türk turizmine kazandırdığı yeni ve farklı destinasyonlarla adını ülke genelinde duyuran ve de değerli bir turizm eğitmeni olan Fatih M. AYGÜNEŞ’in kalemi ile Symi Adası…
Onlar ki haritada küçük bir
nokta. Uzaktan bakanlar için ise sadece bir dağ veya puslu bir karartı. Birçoğu
isimsiz ya da ismi akıllarda tutulmayan bir yabancı.Sayıları yüzlerce hatta
maviliklerde açıldıkça on binlerce… Kimine hiç gidilmemiş, kimine gidenler ise
bir daha geri dönmemiş. Yıldızlar gibiler ya da hücreler gibi. İlk bakışta çok
benzeseler de birbirlerine, gerçekte hiçbiri bir diğerinin aynısı değil.
Hepsinin ayrı bir imgesi olsa da hepsinin yaşayanlarda bıraktığı ortak imge
ise: “Huzur”. Begonvillerin pembesine, pencerelerden taşan çivit mavisine
boyanmış neşeli bir huzur.
Onlar ki Ege Denizi’nin renklerini gökkuşağından alan, Anadolu
kıyılarına yakın yedi adası. Yönetildikleri Atina kentinin çok doğusunda
oldukları için Doğu Ege Adaları ismini verdiğimiz bu adalar sanki denize bir
kısrak başı gibi uzanan Anadolu’nun gerdanını süsleyen inci taneleri. Sık sık
dile getirdiğim gibi bu yedi adanın her birinin gökkuşağından aldığı kendine
özgü bir rengi var. Bunlardan en kuzeylisi
Midilli; Lacivert, Yunanlı armatörlerin memleketi Sakız; Çivit mavisi, zengin doğası ile Samos; Yeşil
, Hippokrates’in sunacağı şifaya muhtaç insanların adası Kos; Sarı, bir çocuk çocukluğundaki Symi; Turuncu, tutkulu ve hırslı şovalyelerin
adası Rodos; Kırmızı ve de
uzakta bir başına buruk bir hüzün yaşayan Meis ise Mor.
Ege ile Akdeniz’in diğer tabirle iki denizin köpüklü sularının
birbirine karıştığı, Datça yarımadasının hemen yanı başında yer alan ve yedi
adaların Meis’den sonra en küçüğü Symi’nin rengi ise turuncudur. Yılın her anı
güzel ve her güzelliği bir anı olan, yaşam dolu bu adaya en yakışan renk
elbette turuncu. Bir bakıma bir yanında sarı renkli Kos, bir yanında kızıl
Rodos dururken de turuncu rengin Symi’nin payına düşmesine pek şaşırmamak
gerek.
Anadolu’nun Bozburun ve Datça Yarımadası sahillerine 6,5 km uzaklıkta, Kos ile Rodos’un arasında yer alan bu turuncu renkli ada, topu topu 58 kilometrekare büyüklüğe ve de 2500 kişi kadar nüfusa sahip. 16. Yüzyılda Rodos ve Kos ile birlikte Osmanlı yönetimine giren adada diğer Doğu Ege adalarının aksine pek bir Osmanlı eseri bulunmamakta. Yaklaşık beş asır Osmanlı idaresinde bulunan ada 1912 yılında diğerleri gibi İtalya’nın yönetimine girer. Ne var ki, İtalyanlar 30 yılı aşkın yönettikleri adaya Kos ya da Rodos’da yaptıkları gibi anıtlar ve yeni yapılar kazandırmamıştır. Fakat önemli bir iyilik yapmış var olanları korumuş ve bugünlere ulaşmasını sağlamıştır.
Yunancası
perisinden Türkçesi gemisinden
Adanın Yunanca’da kullanılan Symi ismi “Syme” adlı bir nympha
yani bir su perisinden gelir. Yunan mitolojsine göre Rodos’da adına şehir
kurulan Ialysos’ın kızı Syme, saçları başaklar kadar sarı, gözleri denizler
kadar mavi, güzeller güzeli bir nymphadır. Ne var ki, güzel yüzlü Syme’nin
başına gelenler yüzü kadar güzel değildir. Syme, birgün kendisine aşık olan
denizlerin korkutucu kahramanı Glaukos tarafından kaçırılır ve Rodos’tan pek de
uzak olmayan bir adaya götürülür. Glaukos bu adada sevdiği su perisinin adına
bir kent kurar ve o günden sonra hem kente hem de adaya Syme’nin ismi
verilmiştir.
Osmanlıca’da kullanılan Sömbeki ismi ise adada üretilen “Sümbek”
adı verilen bir gemi cinsinden gelmektedir. Sağlamlığı ve hızlılığı ile ün
yapmış Sümbekler, Osmanlı ve öncesinde Ege Denizi’nin en tercih edilen gemileri
olmuştur. Tarihte daha gerilere gidildiğinde birçok ilkçağ metninde ve hatta
İlyada’da bile Symi Adası’nın gemilerinin sağlamlığı ve denizcilerinin
maharetleri ile ilgili bahisler bulmak mümkün.
Üç sağlam gemi getirmiş
Syme’den Nireus
kral Kharops’la Agleie’nin
oğlu,
kusursuz Peleusoğlu’ndan sonra,
İlyon’a gelen Danaoların
en güzeli, en yakışıklısıdır o,
ama gücü yok, buyruğunda az
adam var.
İlyada, II, 671.
Göç ile gittiler, turizmle ile geldiler
Turizm adı verilen geçim kapısı, Symi’de açılmadığı devirlerde
ada halkı, geçimini tuzlu sulardan çıkarıyordu. Süngercilik, balıkçılık ve gemi
yapımı Symi’nin başlıca gelir kaynaklarıydı. Ege Denizi’nin en kaliteli ve paha
biçilmez süngerleri Symi denizlerinden çıkarılıyor ve buradan Avrupa’ya ihraç
ediliyordu. 19. Yy da İngiltere ve Fransa şirketlerinin Symi’de irtibat
büroları bulunmaktaydı. Yine Symi tersanelerinde üretilen ve buradan Ege’nin
maviliklerine dağılan kayıklar Symi’nin vazgeçilmez geçim kaynaklarıydı.
Doğal su kaynakları olmadığı için tarım yapamayan hatta sıcak yaz günlerinde içme suyunu bile Rodos’dan temin eden Symi’nin nüfusu 1950’lerden sonra 20.000’lerden 2500’lere kadar düşmüştür. Süngerciliğin para etmemesi, yerine sentetik süngerlerin tercih edilir olması, sümbek kayıklarına olan talebin azalması ile birçok Symi’li daha uygun şartlarda geçinmek umudu ile Avrupa ülkelerine göç etmişler. Fakat bu yüzyıl, turizmin gelişmesi ile 1980’lerden sonra Symi’nin azalan nüfusu yeniden artmaya başlamıştır. Ancak bu kez gelenler, Symi’nin eski sakinleri değil turizm olgusu ile Ege’ye gelen ve buralara bağlanıp kalan Avrupalı gezginler ve sanatseverlerdir.
Symi’nin Gülen
Yüzlü Evleri
Symi evleri yan yana, omuz omuzadır. İnsanlar gibi nefes alıp
verirler. Sanki köpüklü denizin uçsuz bucaksız boşluğundan kaçarak birbirlerine
sımsıkı tutunmuş gibidirler. Renk renk konuşur bu evler. Adanın merdivenli
sokaklarında omzunuzda ılık bir rüzgar tepelerden denize doğru inerken
işitirsiniz mavi boyalı kapıların birbirleri ile fısıltılaşmalarını. Çoğu çocuk
yüzlüdür bu evlerin. Döner dönmez karanlık bir sokağı birden burun buruna
gelirsiniz birisi ile ve görürsünüz muzipçe yüzünüze gülümsediğini. Zamanın
akıp gittiğini limandaki saat kulesi her saat başı haykırsa da Symi evlerinin
neşeli çığlıklarını işitip sokak aralarına daldığınız vakit zamanın durduğu
büyülü bir yolculuğa adımınızı atarsınız.
Genellikle iki katlı ve gökkuşağının yedi rengi ile boyalı Symi
evlerinin en karakteristik özellikleri üslupları. Symi mimarisi, ilkçağa
damgasını vuran klasik öğelerin, Ege coşkusallığı ile yeniden yorumlandığı
neoklasik bir anlayışla var edilmiş. Evlerin tapınak görünümlü üst örtüleri,
sütun veya pilasterler ile hareketlendirilmiş cepheleri, ilkçağ mimarisinden
izler taşıyan kapı ve pencere lentoları Symi mimarisinin dışa yansıyan klasik
yüzü. Ne var ki, Symi evlerinin bir ilginç özelliği de çatı altında kullanılan
daire biçimli “öküz gözü“ adı verilen tepe pencereleri. Kimi zaman yapı içine
hava ya da ışık gelmesini sağlayacak açıklığı dahi olmayan yalnızca dekoratif
amaçla kullanılan bu yuvarlak pencereler Symi evlerinin adeta nazar boncukları.
İkinci Dünya Savaşı’nda pek çoğu zarar görmüş ve göçlerle birlikte sahipsiz kalmış Symi evleri, 2000’li yılların başında yeniden onarılmaya ve aslına uygun biçimde hayata döndürülmeye çalışılmış. Adaya yerleşen başta İngiliz kökenli Avrupalı aileler Symi mimarisinin yeniden can bulması ve popülerleşmesinde büyük rol oynamışlar. Günümüzde evlerin boyanacağı renk, onarımda kullanılacak malzeme gibi her türlü uygulama koruma kurulunun vereceği özel bir izinle gerçekleşiyor. Sözün kısası Symi Adası’na turkuaz denizi ve lezzetli mutfağından çok görenlere yaşattığı eşsiz mimari şölen adına birkaç gününüzü ayırmalısınız.
Kapısı herkese açık bir manastır: “ Panormitis ”
Symi’nin Gialos, Horio ve Pedi yerleşimlerinin yanı sıra önemli bir yerleşim yeri de Panormitis’dir. Ege Denizi adaları içinde bir benzerine rastlanılmayacak güzellikteki bir koyda yükselen Panormitis Manastırı, yılın her anı kapılarını ve odalarını ziyaretçilere açar. Patmos adasındaki İncilci Yuhanna adına yapılan manastırdan sonra 12 adalardaki en büyük ikinci manastırdır. Baş melek Mikhail adına 15. yy da yaptırılan ve içinde gümüş kaplama değerli bir Mikhail ikonunu barındıran manastırda her sene Kasım ayının sekizinde törenler yapılır. O gün hem baş melek Mikhail anılır hem de diğer adalardan gelen ziyaretçiler ile birlikte Panormitis’de kutlamalar yapılır. O gün gelen ziyaretçiler manastır odalarında ücretsiz konakladıkları gibi tadına doyum olmaz şenlik sofralarında da misafir edilirler.
Symi Adası’na Ulaşım
Symi Adası’na Anadolu sahillerinden ulaşabilmek için iki yol var. Bunlardan ilki Symi’ye Datça’dan kalkan Türk yolcu gemisi ile doğrudan gitmek. Ne var ki, ilk bakışta daha kolay ve kısa gözüken bu yolculuğu her zaman gerçekleştiremeyebilirsiniz. İkinci yol ise Symi’ye komşuları Rodos ve Kos adalarından birinden geçiş yapmak. Dodekanisos Seaways isimli şirketin uçak konforu ve hızını aratmayan katamaranları ile haftanın her günü Symi’ye kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Symi Adası’na Vize
Birçok gezginin aklında yer eden “Adalar için vize gerekmiyor” klişesinin aksine tüm Yunanistan Adaları’na gitmek için vize almak mecburi. Vize alacaklar için ise iki seçenek mevcut. Bunlar Schengen Vizesi ile son yılların gözdesi Kapı Vizesi. Yunanistan devletinin birkaç senedir adaları ziyaret eden Türk turistlerin sayısını artırmak için yaptığı en güzel uygulamalardan biri olan Kapı Vizesini almak oldukça kolay. Pasaport, iki adet beyaz zeminli biyometrik fotoğraf ve nüfus kağıdınız ile seyahatinizden üç gün önce acentanıza başvurduğunuzda kapı vizeniz hazır.
Symi Adası’nda Yeme
– İçme
Ada mutfağı denilince ilk akla gelen elbette balık. Hele söz
konusu Akdeniz olunca çeşit ve lezzet o kadar bol ki. Ama Symi’de balığın
yerini alan ve ünü dünyaya yayılan bir lezzet daha var. O da Symi’ye özgü mini
karidesler. Hani bazılarının çim çim dedikleri karideslerden bile küçük Symi
karideslerinin tadı bir başkadır. Az miktarda sarımsak, zeytinyağı, kaya tuzu,
deniz suyu ve beyaz şarapla tava edilen bu karideslerin en ilginç yanı ise
kabukları ile çıtır çıtır yenilmesi. Symi’nin vazgeçilmez lezzeti karidesin
yanında mürekkep balığı, istakoz ve kırmızı şarapla marine edilen subye de
gurmelerin diğer vazgeçilmez tercihleri.
Symi’de Konaklama
En altaki fotoyu çok begendim ben
GİTMEK GÖRMEK LAZIM